Monday, March 3, 2008

Bir Rüya Anlatıcısı Olarak Adorno (Tanıtım Yazısı)

Nilay Özer

Edebiyat, toplum, müzik üzerine çalışmaları ilgiyle izlenen filozof, eleştirmen, sosyolog ve müzikbilimci Theodor W. Adorno(1903-1969)’nun, 1934’ten ölümüne değin not ettiği rüyalarından bir seçki olan Rüya Kayıtları, Şeyda Öztürk’ün çevirisiyle okura sunuldu. Hafızanın ve sonradan yazıya geçirmenin tuzaklarından mümkün olduğunca sakınan Adorno’nun uyanır uyanmaz not ederek ham halleriyle korumaya çabaladığı 108 rüyayı içeren kitap, Adorno hakkındaki bilgimiz ve rüyaların bir metin olarak değerlendirilmesi konularına katkısıyla önem kazanacak gibi görünüyor.

“Kapkara bir Cuma. Haftalar önce bir rüya gördüm ve gördüğüm rüya bana o kadar önemli geldi ki, sanki her şey ona bağlıydı ve varoluşun beyhudeliğinin en derin sırrına vakıf olmuştum. Ama rüyanın ne olduğunu unuttum. Birkaç gün önce, 1942-1943 kışında geçirdiğim o ağır depresyondan sonra, aynı rüyayı tekrar gördüm; ya da rüyamda onu, parça parça da olsa, hatırladım. Büyük bölümünü unuttum ama anımsayabildiğim değersiz detayları, belki birgün daha fazlasını anımsayarak rüyayı tamamlarım umuduyla not etmek istiyorum”. “Los Angeles, 17 Ağustos 1945” tarihli rüya not edilirken yapılan bu kısacık açıklama, Adorno’nun rüyalarına yönelttiği ilginin boyutunu yansıtması açısından önemli. Bu ilgiyi; Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Almanya’da doğmak, 1933’te Hitler’in iktidara gelmesinden bir yıl sonra İngiltere’ye göçmek, Yahudilerin maruz kaldığı uygulamalara tanık olmak gibi zorlu deneyimler ve ömrü boyunca yaşadığı günün birikimi üzerine kafa yorma sorumluluğuyla mükellef bir düşünürün, kendini tanıma çabasının uzantısı olarak değerlendirmek mümkün. Analizler yapmaya, anlamlandırmaya alışkın bir kişiliğin, rüya halindeyken ürettiklerini de kendiyle ilgili bir bilgi nesnesi gibi ele alması son derece anlaşılır bir durum. İtiraf edilemeyen arzuları, zaaf ve korkuları özel yöntemleriyle gizleyen rüyaları didiklemek, insanın kendi maskesini düşürmesi anlamına gelir çünkü. Rüya için gösterilen çaba; kendilik bilincini mümkün olan son noktaya vardırma çabasıdır. Freud’un, 1800’lerin sonunda yazdığı Düşlerin Yorumu’nda öne sürülenlerin, Adorno’nun rüyalarını not ederken araya sıkıştırdığı küçük saptama ve yorumları yönlendirmesinde de böyle bir çaba aranmalıdır kanımca. “Rüyamda şunu gördüm: Hölderlin’in adı Hölderlin’miş; çünkü her zaman mürver [Holunder] ağacından yapılma bir flüt çalarmış” sözlerinden ibaret bu rüya kaydında, Hölderlin ve Holunder sözcükleri arasındaki ses benzerliğinin rüyayı kurduğunun bilinmesi, sıklıkla tekrarlayan genelev rüyalarından birinde görülen Eads adlı kızdan bahsedilirken “(Motif: Wildgans’ın Ead’e Soneleri. Önceki akşam R. İçin bir sone yazmıştım)” şeklinde, bir not konulması önemlidir. Bu notlar, rüyalarını yazana, rüyadaki zihninin nasıl çalıştığı, yaşamdan hangi detayları toplayıp birleştirdiği, suçluluk duygularının, arzuların nasıl sansüre uğratıldığı gibi verileri sunmaktadır. “Los Angeles 13 Eylül 1942” tarihli bir rüyada geçen “Sonra bir başkası, bir nevi rüya yorumcusu, bana salef’in, Yahudilerin küçük doktorlar için kullandığı bir terim olduğunu açıkladı (Gizli motifler: Aleph, Keleph=Köpek; von Saalbeck: Amorbach’taki Yahudi olmayan veteriner)” sözleri Adorno’nun rüyasını, rüya analizi hakkında bir rüya yapmaktadır âdeta. Freud’un, rüyaların mekanizması dediği yoğunlaştırma ve yer değiştirme işlemleriyle gürültü, sıcaklık/soğukluk, bedensel rahatsızlıklar gibi dış uyaranların rüyadaki imajları etkilediğine dair önermelerinin, Adorno’nun, rüyalarına dikkatini belirlediğine yönelik çok sayıda örnek bulunabilir.

Rüyalarda tekrar eden yapıların çokluğu dikkat çeker. Öne çıkan temalar; ölüm cezası, işkence ve genelev deneyimleridir. Ölüm cezaları ve işkence deneyimlerinde, Yahudilerin tarih boyunca uğradığı zalimlik ve II. Dünya Savaşı’nın etkileri açıkça görülür. Saldırı alarmları, toplama kampları, Nazilerin idam edilmesi ya da baltayla kafalarının kesilmesi, çarmıha gerilme, elektirikli sandalye, giyotin gibi çeşitlemeler benzer yapıdaki rüyaları oluşturur. Adorno’nun bedensel bütünlüğünü yitirdiğini, parçalara ayrıldığını, kafasının kesildiğini sıklıkla görmesi de benzer nedenlerin yarattığı kaygılara bağlanabilir. Hitler’in bizzat görüldüğü ya da sesinin duyulduğu rüyalar oldukça güçlü bir etki yaratır ve yazılışlarında ironik bir tavır ön plandadır. “Frankfurt, Ocak 1954” tarihli rüya şöyle not edilmiştir: “Hoparlörlerden Hitler’e ait olduğu aşikâr bir ses şu konuşmayı yapıyor: ‘Tek kızım dün trajik bir kazaya kurban gitti. Bunun kefaretinin ödenmesi için bugün bütün trenlerin raydan çıkmasını emrediyorum’. Kahkahalar atarak uyandım”. Çok sık görülen genelev rüyalarının hemen hepsinde Adorno’nun kadın seçme özgürlüğü konusunda mücadele etmesi gerekmektedir. Bu rüyalarda annesinin de yanında bulunması dikkat çeker. Kadınlarla ilişki gerçekleşmemekte, genellikle saçma sapan bir neden yüzünden olay cinsellik dışı bir alana kaymaktadır. Adorno, genelev rüyalarının birinde bu durumu saptama çabası içine girmiş, “rüyamda cinsel ilişkiyi nadiren ölüm gibi açıkça görürüm” şeklinde bir ara not koymayı uygun bulmuştur. Düşünürün ilgi alanlarından, okumalarından kaynaklanan rüyalarda; edebiyat, siyaset, felsefe gibi alanların önde gelen isimleri ya da eserleri görülür. Baudelaire’in “Don Juan aux Enfers” şiirinde tasvir edilen sahnede geçen bir rüya, Shakespeare’in en önemli eserinin, hakettiği ilgiyi görememiş Yanlışlıklar Komedyası olduğunu iddia eden bir makalenin okunduğu rüya ya da “Bu rüyayı Yeni Müziğin Felsefesi için Stravinski hakkında uzun bir makale yazdığım sırada gördüm”, “ Yeni Müziğin Felsefesi yayımlandıktan sonra bu rüyayı bir daha görmedim” şeklindeki notlar, Adorno’nun çalışmalarıyla rüyaları arasında bir ilgi kurmaya çalıştığını gösteriyor. Kitabın, Jan Philipp Reemtsma tarafından yazılmış uzun sonsözünde, Benjamin’den alıntılanan “Şairin uykusunda çalıştığını sanan kişi, ‘şiirin sırrına vakıf olmamış’, tersine ‘şiir yazma işini bertaraf etmiştir’” düşüncesinde savunulanın tersine düşünür rüyalarında çalışmakta, kavramlar üzerine düşünüp birileriyle tartışmakta ya da okumaları hakkında fikirler üretmeye devam etmektedir. Bunlar Freud’un; rüyada, uyanık zihnin çözemediği problemlerin çözülebileceğine yönelik savıyla da örtüşür.

Rüya Kayıtları’nı yayına hazırlayan Christoph Gödde ve Henri Lonitz’in yazdıklarına göre, Adorno 1956 yılı başlarında kendi rüyalarının bağlantılı olduğu düşüncesine dayanan bir rüya kuramına ilişkin notlar tutmaya başlamıştır. Belirli rüya deneyimlerinden yola çıkarak, insanın kendi ölümünü bir felaket olarak tecrübe ettiği sonucuna ulaştığını belirten Adorno, rüyaların devamlı ve aralıksız bir bütün oluşturduğunu, bütünsel bir dünyaya ait olduklarını söyler ve rüyaların belli motifler üzerinden bağlantılı olduğunu ileri sürerek onlardan bir seçki hazırlamaya karar verir. Öyleyse Adorno’nun rüyalarına birer metin olarak bakarken de, bu metinleri bir bütünün parçaları kılan verileri araştırmak gerek. Bu bütünlük fikri, Adorno’nun ham halleriyle kaydettiği rüyalarından daha sonra bir yapıt üretmeyi düşünüp düşünmediğini de akla getirmeli. Sonuçta yazılan her rüya, rüya anlatısından kaynaklanan kalıp sözlerle dolu olsa da pek çok yapıtın çekirdeğini oluşturabilecek esinleyici güce sahip bir metindir. Reemtsma, Adorno’nun Minima Moralia’nın “Monogramlar” başlığı altında yazdığı 16 Nisan 1943 tarihli rüyasını anlatış tarzına dikkat çekerken, “Bu kullanım, Adorno’nun rüya kayıtlarını başka tarz metinler için hammadde olarak ya da en azından, örneğin Wieland Herzfelde, Ernst Jünger veya Franz Fühmann’da rastladığımız, eksiksizce kurgulanmış rüyaların ön aşaması olarak gördüğünü işaret ediyor” der. Fühmann’ın “rüyayı edebi bir form olarak ele alma girişimleri” sözüyle ifade ettiği konu üzerine ilgiyle eğilmek gerekiyor.

Rüyalarını kendini araştırmak için bir malzemeler toplamı olarak gören, rüyada çalışmaya devam eden, yaşamı ve sanatı üretirken rüyaları da bu sürece dahil etmek isteyenler için zihin açıcı bir kitap.

Adorno, Theodor W. Rüya Kayıtları. Haz. Christoph Gödde ve Henri Lonitz. Çev. Şeyda Öztürk. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2007.

No comments: